13 Ağustos 2009 Perşembe

neden

bütün hayvan isimleri boyle lucky poly vs oluyor. neden" ii" diye bitiyor a da ayrıca takılmaktayım.

9 Ağustos 2009 Pazar

Zar Adam

hani bunu okurken böyle acaip gülecektik hayatımız değişecekti falan. ara ara bazı yerlerde gülümsedim ama beklentilerimin çok altında bir kitaptı. tamam güzel eleştiriler var içinde, dalga geçer hava da var. ama öyle kesinlikle okunası değil. ı ıh değil.

24 Nisan 2009 Cuma

ONCE



Yönetmeni ve senaristi John Carney olan 2006 İrlanda yapımı bir film. Filme sokak gitaristliği yapan bir adamla piyano çalan bir kızın hikayesi anlatılıyor. Film az bütçe ile çekilmesine rağmen oldukça başarılı. Glen Hansard ve Markéta Irglová başrolü paylaşıyor.

Ayrıldığı kız arkadaşına şarkılar yazan ve bunları sokak müzisyenliği yaparak çalan bir adamla, Çek Cumhuriyeti'nden Irlandaya, annesi ve küçük kızı ile göç etmiş, çiçek satıp evlere temizliğe giderek geçimini sağlayan kız tanışırlar. Adamın kendi yazdığı şarkıları vardır ve kız adamı cesaretlendirir, kızın piyano ile eşlik etmesi ve adamın yanında yer alması ile bir grup oluştururlar ve ilk kayıtlarını yaparlar.

Müzikal yönü ağır basan bir film. Glen Hansard sekseninci oscar ödül toreninde "falling slowly" şarkısıyla "best song" ödülünü kazanmıştır.

Glen Hansard ı bu filmden önce keşfetmedemedim gerçi ama filmin müzikleri gerçekten iyi. dinlenesi.......

22 Nisan 2009 Çarşamba

Shakespeare demiş ki...

İyi ol fakat çok iyi olma. Birazcık huysuz ol fakat çok değil.İçinden geliyorsa dua et. Eğer sana rahatlık veriyorsa arada bir küfür de et.
Etrafındakilere mümkün olduğunca dostça davran, müşfik ol. Eğer bir gün kötü davranmanı gerektirecek bir durum karşısında kalırsan; bağır, çağır, kır, dök ve unut!
Her zaman ve her yerde eline geçen bütün saadeti yakala, en ufak bir parçanın bile kaçmasına izin verme.
Yaşa herşeyden önce yaşa ve sırf tesadüfen bu dünyaya gelmiş olduğun için, laf olsun diye günlerini geçirme.
Eğer gerçek aşkı tanıyacak kadar şanslıysan; bütün kalbin, ruhun ve bedeninle sev!
Hayatını o şekilde yaşa ki; her an kendi elini sıkabilesin ve her gün faydalı olan, hiç olmazsa bir şey yap ki; gecelerin yaklaşırken örtüleri üzerine çekip kendi kendine "ben elimden geleni yaptım" diyebilesin.
Düşüncelerin neyse hayatın da odur. Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir.

W. SHAKESPEARE

Elbereth

21 Nisan 2009 Salı

reklamlar

Sevgili arkadaşımın eklemiş olduğu şu banka reklamlarını mutlaka izlemişsinizdir. İlk izlediğimde işte dedim ya süper bi reklam ama bir yerlerden tanıdık geliyor , yani hayatımı anımsattığından değil bu tanıdıklık sanki daha önce izlemiş gibiyim. Hatırlarsam ya da bulursam yazarım ama neyse konu bu değil. Tabi ki pek çoğumuzun günü dolayısı ile ömrü bu şekilde geçiyor olabilir.Ama bence biraz abartılmış bu reklamda yani hayatta bıraktığın iz bu kadar ( A ile B noktası arasında ) denmesi insanın sinirini bozuyor. Reklamcılık açısından bakıldığında belki çok başarılıdır ancak fazla dönmeye başlarsa bence ters tepebilir. Bir kere ne demek işte sen busun ? Yani sen öyle işten eve evden işe git gel , gezme - görme , yeme -içme , en fazla günde 100 km yol yap sonra vakti gelince de hayata veda edersin,
-merhumu nasıl bilirdiniz ?
- " moron, ot gibi geldiii ot gibi gittiii ve bitti" desinler.
Yok ya! Sanki o milleri biriktirmek için bunları yapman yeterli? O miller nasıl kazanılıyor bunu anlatan yok zaten o milleri kazanan insanın hayatı gezmeli tozmalıdır. Bugün bi uçak biletiyle kazanacağın mil ortalama 400 olsun e bir bilet alman için biriktirmen gereken ortalama 20.000 mil.N'oldu demekki en az 50 uçuş yaparsan hayatını reklamın dediğine göre bırakıp gider iz bırakmak için afrikaya falan uçabilirmişsin hahahhaha güleyim bari ...O iz değil annem !! Birileri iz bırakmayı yanlış anlamış.
Arkadaşım sen hayatını daha doğrusu mekanını değiştirmek istiyorsan bu bir bilete bakar tamam ama gittiğin yerde napıcan bir de onu anlat bakalım! Hadi aldın bileti gittin Afrika mafrika Allah nereye verdiyse indin alana sonra? Bi kere nerede kalıcan hadi bir hafta on gün otele gittin kaldın sonra n'olcak? Ne yiycen ne içecen? Diyelim ki gittin iş buldun( ki çok zor ) e yine aynı tantana olmadı mı bu şimdi? Sabah işe git akşam eve gel ya da tam tersi ama sonuçta bir ev/iş döngüsü....Demek ki neymiş efendim o iş öyle uçayım kaçayım yok oraya git yok sahilde gezle olmuyor.. Olay kendini değiştirmen hayata bakışını değiştirmen tarzını değiştirmen değil midir? Bunu da miller ile yapamayacağına göre , zaten çok seyahat eden biri değilsen kart kullanma , kalk titre ve kendine gel arkadaşlarınla dışarı çık biraz eğlen , daha önce yazdığım gibi hafta içi işkencesinden bir sado olarak zevk almaya çalış baktın ki yapamıyorsun o zaman senin vaktin gelmiştir bende sesimi keser ve arkanda destek olur mekan değişikliğinde ferahlık vardır deyip yollarım canım napiim?
diabolical

info.bloggum.com - is bankasi maxi miles reklam filmi

info.bloggum.com - is bankasi maxi miles reklam filmi
Omer_Faruk_Bebek tarafından gönderilen video

Aramızdaki farklar neler sizce:))

Info.bloggum.com -is bankasi maxi miles reklam filmi -kadin-

Info.bloggum.com -is bankasi maxi miles reklam filmi -kadin-
Omer_Faruk_Bebek tarafından gönderilen video

Aramızdaki farklar neler sizce:))

Zeka

New York`tan Los Angeles`e giden ucakta cingoz bir avukat, ile bir hanim yanyana oturuyorlar. Avukat hem hanimla yakinlasmak hem de hosca vakit gecirmek icin bir oyun teklif ediyor. Kabul gorunce oyunu anlatiyor: Size bir soru soracagim, cevabi bilemezseniz bana 5 dolar vereceksiniz, sonra siz soracaksiniz bilemezsem ben size 50 dolar verecegim. Ve ilk soruyu sor-Ay ile dunya arasin daki uzaklik ne kadardir? Kadin tek soz soylemeden cantasindan 5 dolar cikarip adama uzatmis. Soru sorma sirasi sarisina gelmiş-Tepeye 3 ayakla tirmanip 4 ayakla asagi inen sey nedir? Adam dakikalarca dusunmus... Yaniti bulamamis... Cuzdanindan 50 dolar cikarip kadina uzatmis. Kadin parayi kibarca alip cantasina koyarken avukat merakla sormu -Cevap ne? Kadin tek kelime etmeden cantasini acmis ve 5 dolar cikarip adama uzatmis... :))))))

20 Nisan 2009 Pazartesi


BENİ BU HAVALAR MAHVETTİ

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.

17 Nisan 2009 Cuma

HIZLI VE ÖFKELİ


Adı değişmeyen sadece 1,2,3,4 diye numaralandırılan ( gerçi burada 3 demeselerde bir 3. vardı) her seri gibi bu filmin 4.sünü de gördük..Ben beğendim. İçinde sıradışı arabaların, sıradışı kızların ve erkeklerin çoğunlukta olduğu filmin müzikleri cuk oturmuş.Hem göze hem kulağa hitap eden bu filmde sevgililer " askııım sende bööle olsanaa" diye saçmalaya başlayabiliyor :P ya da hemen yollara çıkıp trafik canavarı olmak isteyebiliyorsunuz. Eee aşk hikayesinide unutmayalım ama. Acıklı bir aşk hikayesi Vin in intikam planları,mafya , Amerikan polisinin her zamanki saçmalıkları falan filan derken zaman bu filmde çabuk geçiyor. Konusu daha fazla anlatılabilecek kadar anlamlı değil. Boş vaktiniz için eğlenceli bir araç. Diğer bölümlerle kıyaslanacak olusa eğer Tokyo drift daha güzeldi bence.

diabolical

Geçtiğimiz Salı akşamımızı Kehanet filmine ayırdık. Gerçekten güzel bir başlangıç heyecan verici bir gelişme ile devam eden film ilk yarısında keşke ara verilmese dedirtiyor. Konusu özetle şöyle: Nicolas Cage eşi ölmüş ve tek oğlu ile yaşayan bir astrofizikçidir( sanırım öyle bişeydi). Oğlunun okulunda ise bundan tam 50 yıl önce öğrencilerin hazırladığı ve gelecekte açılmak üzere gömülen bir tüp törenle çıkarılmakta ve her öğrenciye bu tüpten çıkan bir resim mektup vs dağıtılmaktadır.Tabi ki kahramanımızın oğluna en tuhaf ve beraberinde korku dolu dakikalar getiren zarf çıkar. Zarfta bir takım işaretler vardır ve Nicko bunları takip ederek kendince sonuçlara ulaşmaya çalışır.Fazla ayrıntı vermeyeceğim isteyen izler. Dediğim gibi giriş gelişme çok güzel ancak sonuç bölümünde biz hayal kırıklığı yaşadık. Hadi beeea olur mu bile dedik yani.Eğer hafta içi evde oturmak size de huzursuzluk veriyorsa bence bu film ile değerlendirebilirsiniz, yok haftasonu gideriz diyorsanız keyfiniz bilir ben hafta sonumu sinemada yemem.
Efendim iyi seyirler diliyorum.

diabolical

Turuvalı Helen
Mitolojiyi sevenler için yada yeni başlayacaklar için harika bir kitap dil çok güzel sanki Helen sizin çok iyi bir arkadaşınız, beraber kahve keyfi yaparken başından geçenleri anlatıyor.
Ayrıca ilginç ayrıntı olarak bırakılan bölüm acaba gerçekten Helen'in babası Zeus mu?

Elbereth

Mediterraneo / Akdeniz



Mediterraneo / Akdeniz

Film 1991 İtalyan yapımı. Yönetmen : Gabriele Salvatores Oyuncular : Diego Abatantuono (Nicola Lorusso) Claudio Bigagli (Raffaele Montini) Giuseppe Cederna (Antonio Farina) Claudio Bisio (Corrado Noventa) İkinci Dünya Savaşı'nda kendilerine bir Yunan adasına çıkma emir verilen İtalyan askerlerinin yaşadıklarının anlatıldığı filmde, askerlerin adaya çıkması ile önce gemileri batar, daha sonra telsizleri kırılır ve bozulur. Böylelikle dış dünya ile bağları kopar. Geri dönme şansları da yoktur. Ada halkı ise az sayıda insandan oluşur; bunların çoğu da kadınlar, çocuklar ve yaşlılardır. Adanın erkekleri Alman işgali sırasında götürülmüşlerdir. Adaya gelen İtalyan askerleri zaman içinde adada bir yaşam kurarlar. Dış dünya ile bağlarının kopması sonucu yıllarca kendilerine kimse ulaşamaz. Savaştan fikren uzaklaşırlar. Savaşın bitmiş olduğundan bile bihaber halde zamanlarını geçirirler. Adaya yalnışlıkla gelen bir uçağın İtalyan pilotunun kendilerini bulmasına,dünyada gelişen olaylardan haberdar etmesine ve bir kurtarma gemisi yollayacağına söz vermesine kadar sürer bu yaşam.
savaşmayı bilmeyen italyanların eğlenceli filmi yani
gilraen

Elif Şafak / Aşk

elif şafak zaten senelerdir tasavvuf ve doğu felsefesi üzerine okuyor yazıyor araştırıyor, şimdi de aşk ı yayınladı. daha önceki kitaplarını okumamıştım doğrusu da aşk güzel olmuş. neyse roman iki koldan ilerliyor, bir kadınla bir erkeğin aşkının anlatımı ve Hz.Mevlana ile Şems-i Tebrizi arasındaki dostluğu ve Hak aşkını anlatan kısmı. ilk kısım aşka inanmayan bir kadının sonradan aşık olması ve hayatında aşkın eksikliğine ilişkin yaşadıkları. ikinci kısım ise daha çok Sufi liği anlatıyor. Sufilik ve o döneme ilişkin araştırmalar yapılmış ve yazılmış, okurken gözünüzün önünde canlanıyor, dönemim sosyal ve politik durumu, insanların yaşayış şekli, halkın düşünme biçimi vs. Aslında sürükleyici bir kitap, okunması rahat, bayilmadan okuyorsunuz, rahat ilerliyor. Konu ve anlatımlar da güzel.
rahat okunan rahat ilerleyen ve rahat anlaşılan bir kitap olmuş. hani %100 okunması gereken illaa da şart kitaplardan değil. ama genel olarak Sufilik ve aşkın farklı anlatımları açısından okunabilir

gilraen

hafta içi sendromu 1

evet aynen bu ... bende olan bu hafta içi sendromu. Bir aralar hafta içini hafta sonu gibi yaşamayı denemiştim aslına bakarsanız çok da eğlenmiştim ancak zaman içerisinde eğlencenin dozu fazla gelmeye ve zevkten çok acı vermeye başladı. Sabah baş ağrısı ile uyanmalar gün içerisinde bu ağrının kademeli bir şekilde artarak devam etmesi rahatsız etsede , gözlerim açık bir şekilde uyamayı öğrenmek , uyurken dinlemek ve konuşabilmek gibi yetenekleri edindim. Bu durumdan uzaklaşmam ve hatta kopmam gerektiğini hissediyordum. Ne yazıktır ki ya da ne mutludur ki bu düşüncemi uygulamama engel olacak bir arkadaş çevrem vardı ( hala var). Zaman içerisinde toplu birşekilde yaşlanmaya başlayınca birileri diğerlerini sürekli azmettirmekten vazgeçip arada dürtmekle yetinmeye başladı , ki bu da nefes alacak kadar zaman kazandırdı.
Arada aldığımız bu nefesler ile bünyeye karışan oksijen uyku esnasında azıtan melatonin gibi bir hormonla birleşince saçmalamaya başladık. Melatonin bende seratoninle eş değer bir hormon haline geldi. Bu da şöyle bir facia ya neden oldu : daha önce uyumadan günü yaşayarak mutlu olan ben uykuda mutlu olabildiğimi anlayınca sürekli uyku moduna geçtim ve uykunun dozunu arttırarak mutlu olmaya başladım. Bir zamanlar üç kuruşluk uyku ile mutlu olan ben sekiz kuruşa çıkardığım uykumu, "piyasalarda en verimlisi diye anılır", tatminsiz bulmaya başlayacağım diye endişe içersindeyim. Eroin gibi değil mi? Ne kadar yavan bir benzetme kullansam bile şu an ofiste beni masamda yoğun bir şekilde çalışıyor zanneden bir patronun bakışları altında bu kadar yaratıcı oluyorum , ancak zamanla düzelirim sanırım.Şimdilerde uykuyu dozunu yeniden azaltıp hayata karışma çabasına girmiş durumlardayız. Neyseki güneş çok ağırdan alsa da yüzünü göstermeye başladı.Şu aralar en çılgın fantezim deniz kenarında kurulmuş bir hamakta yarı baygın bir şekilde dalga seslerini dinlemek ve toprağı koklamak. Sakın olaki çökmüş hatta ölmek üzere olan birinin yazıları sanmayın bunu bedenim yaşlansa da ruhum genç. Sadece çok kullanılmış bir telefonun bataryasının daha sık sarj edilmesi gibi bir ihtiyaç söz konusu. Bu şarj aleti ise bende arada alınacak temiz hava deniz güneş gibi güzellikler. Bununla hepimiz hem fikiriz sanırım.
Neyse konuma dönüyorum; hafta içi gıcıktır. Katlanılması dünyanın her yerinde standart hayatlar için zorunludur , sabah 8/9 gibi başlayan ve akşam ortalama 6 ya kadar devam eden işkenceli bir süreçtir.Bazı ülkelerde bu işkence süresi azaltılmıştır. İnsan haklarının göz göre göre çiğnendiği buna karşılıkta sesimiz çıkarmayalım diye üstüne para verildiği bir sadomazohist bir davranış bozukluğudur.No pain no gain. Evet acı yoksa zevk te yok. Hafta içi bu acıya katlanıp hafta sonu zevk almaya çalışırız hayattan.Peki bu 2/5 oranı mantıklı mıdır?Tabi ki hayır ama biz mantıklı kişler miyiz? tabi ki hayır!! Peki ne yapmalıyız ? İnanın bende gerçek bir çözüm yaratamadım. Belki fikirlerinizi yazarsınız? Denemelerim oldu gerçekten yani daha basit işlerde çalışıp işkenceyi azalttım , az miktarda parayla yaşadım ancak hayat bu tarzımı çürütmeye başladı. Çünkü hayat ruhuma birşeyler katıp ruhum da fazlasını istedikçe karşıma yine hafta içi işkencesi ve hafta sonu pervasızlığı çıktı. Belki hayat zaman içerisinde farklı çözümler bulmamı sağlayacak kadar lehime çalışır ve bende burda elime geçen ipuçlarını yazarım.
Hafta içi işkencesini saat 18 den sonra azaltacak yazılarımla burada olacağım.
"diabolical sundu."
CANLI YAŞAMIN TEMELİ VE BİLİNÇLİ ŞİFA ENERJİSİ: SU (Peter Ferreira, ABD Biyofizik Araştırmalar Enstitüsü'nün Almanya Temsilcisi.)
Biyofizikçi olarak bitkiler, hayvanlar veya insanlardaki canlılığı araştırıyoruz. İlk etapta bizi ilgilendiren şey madde değil, saf enerjidir. Konu sadece su değil, bilgi (enformasyon) ve bilinçliliktir. Tüm düşünceleriniz ve bunların kaynağı, su ve tuza bağlıdır. Burada, daha sağlıklı olmak için değil, daha bilinçli olmak için, belirli bir suyu içmeniz gerekmektedir. Bilinçli olursanız, otomatik olarak daha sağlıklı olursunuz.Elektrik, enerjidir. Enerji, bir tarafta bilgi, öteki tarafta canlılık olarak ifade edilebilir. Bilgi sözcüğü; bir şeyi, tekrar kendi asli formuna döndürmek, bir geometriyi tekrar yapılandırmak demektir. Hiç bilgisayarınızın ana parçasının ne olduğunu, düşündünüz mü? Bilgisayarınızdaki, bu çok küçük mikroçipi? Bir kuvars kristalinin geometrisi, bilgilerinizin orada saklamasını sağlar. Bu kristaller, sadece silikon üzerine basınçla üretilir, bunlar doğal dağ kristalleri değildir. Ancak sonuçta, burada söz konusu olan sadece geometridir.

BİR SU MOLEKÜLÜ ÇİFT KUTUPLUDUR
Her su molekülünün, birbirinden farklı olması ve her zaman tekrar aynı tam mükemmel geometriyi ortaya koymaları ilginç değil mi? Çünkü bir su molekülü, 104,7 derecelik bir açıyla, mükemmel bir dörtgenden başka bir şey değildir. Bu geometridir ve geometri, molekülde var olduğundan, suyun çok belirli frekans örneği vardır. Bir su molekülü, çift kutupludur, aynı gezegenimiz Dünya'nın Kuzey ve Güney kutbu gibi. Bu şekilde, her su molekülünün de, elektromanyetik kuşakla çevrelenmiş, bir eksi ve bir artı kutbu vardır. Su, iki kutuplu olduğundan, belirli yerçekimi ve kaldırma kuvvetlerine tabidir. Su da, yerçekimi gücü vardır. Su, yukarıdan aşağıya doğru akar. Su, kimyasal materyal olarak, yukarıdan aşağıya akarken, tekrar aşağıdan yukarıya, saf ışık enerjisi olarak akar.

MADDE YOĞUNLAŞMIŞ-YAVAŞLAMIŞ ENERJİDİR
Prof. Popp'un getirdiği izah şöyledir: "Maddenin tüm formları, donmuş ışık veya yavaşlamış enerjiden başka bir şey değildir. Sonuç olarak maddeyi, enerji oluşturur.Çaresi olmayan hiçbir hastalık yoktur. Doktor, okul bilgileriyle ve tecrübeleriyle, daha fazla yardım edecek durumda olmadığını, prensipte söyleyebilir. Ancak hiçbirimiz, temelde bir hastalığın, çaresi olmadığını söyleyemeyiz. Eğer biz bir problem ortaya çıktığında enerjiyi tekrar asli durumuna dönüştürebilirsek, o zaman buna otomatik olarak madde de uyacaktır. Hem de, bedeninizi oluşturan elementlerle, su ve tuz ile.

SU SARMAL ŞEKİLDE HAREKET EDER
Bedenimizde, suyun günlük olarak, aşağı ve yukarı canlı bir güç olarak aktığı, yaklaşık 90.000km sıvı bant vardır. Suyun içinde zaten canlılığı sağlayan dörtgen yapı vardır.Su, sarmal şekilde, hareket eder, hiçbir zaman lineer değildir. Banyoda, bir bakın, su girdap formunda, hareket eder. Spiral oluşturan suyun hareketinin, genetik kalıtım bilgilerini içeren bedenimizdeki DNA ile aynı olması, ilginç değil midir?

KLORLU-FLUORLU SU VE BEYİN KONTROLÜ
Beyin suyunuz, çok yüksek derecede kristal yapılanmadır. Saf küçük kristaller ki, buna molekül-küme adını veriyoruz. Birbirine bağlanmış olarak ve bu şekilde geometri olduğu için, belirli bilgileri iletebilen bu yapıyı, suda da buluyoruz. Bu sürekli olarak değişir. Düşünceleriniz nereden geliyor? Kimyasallarla, suyun basitçe etkilenebileceğini biliyor musunuz? Amerika'da, yüzeyi %100 örten klorlu su içilir. Buna eğer fluor katarsanız, ki bunun dişler için iyi geldiği söylenir. Fluorun, frekans örneğini ölçersek, o zaman size bu fluorun, artık hiçbir isteğiniz kalmayacak kadar, beyin fonksiyonlarınız üzerinde, uyumsuzluk yarattığını kanıtlayabilirim. İsteksiz olursunuz. Düşünün bunu, iki nesil boyunca tüm halka yaptılar. O zaman ne elde ettiler? İsteksiz, materyalistlerle dolu bir halk, bu insanlar, o zaman her şeyi, istenildiği gibi yapacaklardır. Yani böyle bir nesli yönetmek ve yönlendirmek kolaydır. Buna su ile ulaşılabilir. 37 derecelik bir beden sıcaklığında, beyin suyunuz, buzlanmış bir durum alır. Bu, jöleye benzer yüksek dereceli bir yapıdır. Bu yapıya mikrodalga uygulandığında, beyninizin kan bariyerinden, hayvansal albümin geçtiğinde ve beyninize girdiğinde, birden kristaller yapılarını değiştirmeye başlar. Ve beyninizin suyu sıvılaşır. Nedenini iyi incelemeliyiz, nedeni, daima geometride gizlidir.

HER SU MOLEKÜLÜNÜN KENDİ KİMLİĞİ VARDIR
Bu kristalleri, örneğin kar tanelerini soluyoruz. Suyun, katı hali olan kar tanelerinin, bir elektron mikroskobuyla, fotoğrafı çekilmiştir. Burada çok küçük altıgen ve mükemmel bir düzeni vardır. İki aynı kar tanesinin, hiçbir zaman birbirine benzememesi çok ilginçtir. Kendini kristalize edebilmesi için, her su molekülünde, bir milyardan fazla biyofoton çalışır ve bunlar kendilerini sürekli olarak tekrar düzenlerler. Bu şekilde, her su molekülü, öbürlerinden farklıdır, her su molekülünün kendi kimliği vardır.

SUYUN HAFIZASI VARDIR VE DENGELEYİCİDİR
Şimdi bir deney yapalım. Kar tanesini doğal şartlarda eritelim ve bundan tekrar su yapalım. Sonra da tekrar donduralım, tekrar tam olarak aynı kar tanesini elde ederiz. Bu nasıl olanaklı oluyor? Çünkü kim olduğunu hatırlayabiliyor. Suyun, hafızası vardır. Su bir bilgi taşıyıcısıdır. Maddeleşmeye sebep olan enerjinin formunu değiştirmediğimiz zaman, madde de değişmeyecektir. Çünkü o kim olduğunu biliyor. Bu olay, sizin organizmanız için de geçerlidir. Bilim adamları, suyun doğal bir dengeleyici olduğunu ve bizim su vasıtasıyla, bizde eksik olan dalga boylarını alabileceğimizi kanıtlamışlardır. Bu şekilde, kaybettiğimiz her şeyi dengeleyebiliriz. İtalya'da, Enza Enstitüsü'nden, Dr. Cicollo, son yirmi yıl içinde, tüm dünyadaki şifalı suları incelemiştir. Şifalı suların, öteki normal sulardan kimyasal yapıları aynı olsa da, biyofiziksel açıdan farklı olduklarını tespit etmiştir.

SU VE SÖZCÜKLERİN ETKİSİ
Bir Japon bilim adamı olan Dr. Masaru Emoto, suyu, sözcüklerle değiştirebilecek durumda olduğumuzu, fotoğraf çekerek, 10.000 deneyle kanıtlamıştır. Burada, sözcüklerin gücünü düşünün. Çünkü her sözcük, önceden düşünülmüştür. Bu elektriktir, bu dalga boylarıdır. Bunlarla, düzen yada kaos yapabilirsiniz. Masaru Emoto, nötr suyu alıp, sözcüklerle, yani bilgiyle yükleyerek; -4 derecede dondurmuş ve elektron mikroskobuyla, fotoğraflarını çekmiştir. "Beni hasta ediyorsun" mesajı ile yüklediği suyun görüntüsünün, aynı kanserli hücre yapısını ortaya koyduğunu, tespit etmiştir.Bu şekilde, yapısı bozularak dondurulmuş, hasta bir suyu alalım ve sıvılaştırarak tek bir sözcük olan "Sevgi" sözcüğüyle, yeni bir bilgi verelim. Bunu, tekrar -4 derecede donduralım ve elektron mikroskobuyla fotoğrafını çekelim. Birdenbire, bu mükemmel kristali, mükemmel geometriyi elde ederiz. Bu deneyi, tersten 10.000 defa yapabiliriz, bilimsel ve objektif olarak suyun, düşünceyle ne kadar etkilenebileceğini, yine kanıtlamış oluruz.

SU MÜKEMMEL ÇÖZÜCÜ VE ŞİFADIR
Su, mükemmel bir çözelti maddesidir ve her şeyi kendine bağlayabilecek durumdadır. Bu nedenle, su içmek, gerçekten çok önemlidir. Bedenimiz, kendi kendisini, iyileştirebilir. Çoğu kişi de bunu, oruç kürleri vasıtasıyla yapar. Bunu, bıçaksız ameliyat olarak adlandırabiliriz. Bedeninizin, tekrar temizlenmesini sağlayın. Bunun için de, bunları çözen bir şeye ihtiyacınız var. Su, bunu başarır. Ve artık biyofiziksel olarak da kanıtlayabildiğimiz gibi, su, yüksek derecede bir yapıya sahiptir. Ve bu yapılardan dolayı, bedenimizdeki benzer titreşimleri içeren birçok hastalıkları, Alzheimer rahatsızlığına kadar, beyinlerimizin kıvrımlarına yerleşmiş olan hafif ve ağır metal tortularını bile sökebilir. İsrail'de, bir doktora gittiğinizde, orada, hangi rahatsızlıktan dolayı gitmiş olursanız olun, sizi, önce tekrar bekleme odasına yollayıp, yarım saat içinde içmek üzere size 2 Litre su verilir. Ve siz, bu suyu içtikten sonra, hâlâ şikâyetleriniz varsa, bundan sonra sizi muayeneye kabul ederler. Bu bir gelenektir. Birden bire ortaya çıkan hastalıkların, % 80'ini, sadece su içerek iyileştirilebileceğini görmüşler. Bunun, sadece suyun kalitesine bağlı olmadığı da tespit edilmiş.Bunun için su, çözelti maddesi olarak biriken tüm atıkları, dışarı taşımak için kullanılıyor. Örneğin, burnunuz aktığında, neler oluyor? Bedeninizde, daha önceleri birikmiş olan zararlı maddelerin, etkisizleştirilerek dışarı atılabilmesi için, salgılar oluşuyor ve burnunuzdan dışarı çıkıyor. Aynı olay, cildiniz için de geçerlidir. Bedeninize girmiş olan zararlı tüm maddeler, cildiniz vasıtasıyla, ifraz edilir. Tüm problem, aslında içeride, oraya girmemesi gereken maddeleri, su yine dışarı taşıma kapasitesine sahiptir. Burada, suyun miktarı kadar, kalitesi de önemlidir.

SUYUN CANLILIĞI
Su, 80 metrelik bir boru sisteminden geçtiğinde, canlılığını kaybediyor. Bu da, borunun kötü olmasından dolayı değil, borudaki basınçtan oluşuyor. Suyun evlerimize kadar taşınabilmesi için gerekli olan basınç, suyun kendi hareketliliğini bozuyor. Suda, çift helezon şeklinde spiral hareket var. Bu da, suyun kristalinin oluşmasını sağlıyor. Suyun spiral hareketine zarar verildiğinde, kristal yapısı da bozuluyor. Kristal şekil olmayan yerde, geometri de yoktur. Böylece, bilgi de oluşamaz ve neticede canlılık yok olur.

KANSEROJEN TARIM İLAÇLARI VE YERALTISULARI
Tarım sektöründe, 300 çeşitten fazla inorganik kimyasal yapıya sahip, tarım ilacı kullanıldığını ve bunların neredeyse 280'inin kanserojen olduğunu, biliyor muydunuz? Kanser nedir? Kanser kaostur. Tarımda kullanılan ilaçlar, yeraltı sularına karıştığından, tekrar bizim çeşmelerimize geliyor. 280 ilacın kanserojen olarak bilinmesine rağmen, sadece 63'ü ölçülüyor. Kalanların isimleri bile bilinmiyor ve bunlar için, hiç bir sınır değer konulmamış. Ve zamanla, bu ölçülen 63 ilacın değerleri yükseldikçe, tolerans değerleri de yükseltilmiş. Suyun kalitesi, düzeltilecek yerde, içindeki maddelerin tolerans değerleri ile oynanmaktadır. Aksi takdirde, bu suyu, size satmamaları gerekir. 1992'den beri de, zaten bu 300 tarım ilacından, sadece 18'i ölçülmektedir. Ve böylece, gerçekte neler içtiğinizi düşünebilirsiniz.

YERALTINDA OLGUNLAŞAN SU: TOPRAĞIN KANI
En iyi içebileceğiniz su, doğal temiz kaynak suları, artezyen suları, yeraltından kendiliğinden çıkan pınar sularıdır. Çünkü suyun da, kendine has bir olgunluk derecesi vardır. Su, yağmur olarak yere indiğinde, bunu olgunlaşmamış su olarak adlandırırız. Bu suda, solar(güneş) frekansları ölçülebiliyor. Fakat yer manyetik frekansların da oluşabilmesi için, suyun, yerin çok altına inmesi ve toprağın kanı haline gelmesi gerekiyor. Yeraltında, tamamen olgunlaşan ve tüm yer manyetik frekans desenlerini içine alan toprağın kanı, kendi başına, 1000'lerce metre derinliklerden, girdap şeklinde, yukarı çıkabilecek güce ve enerjiye sahip oluyor.

ŞİŞE MİNERAL SULARI İNORGANİKTİR
Siz şişeden, mineral suyu içtiğinizde, bunu bedeniniz alamaz ve işleyemez. Çünkü mineral suyundaki mineraller, inorganik yapıya sahiptir. Bunlar zararlı değiller, ancak hücreler için kullanılabilir değildir. Böylece, kanınıza kadar giren kalsiyumun, hücrelerinizde özümsenemediği için hiçbir faydası olamaz. Bazıları, bu maddelerin bir kısmı, belki alınabilir diye düşünse de, bu kesinlikle mümkün değildir. Bunu, kahvaltıda tabağınıza, bir çubuk demir koymuş gibi de düşünebilirsiniz. Sudaki mineralleri alabilirseniz, çubuktaki demirleri de yiyebilirsiniz. Bu da mümkün olmadığı için, suyun, içerdiği mineraller de önemli değildir. Önemli olan, suda, hangi frekans desenleri vardır. Ve bu mineraller, halen iyonize durumda mı, etrafları su kılıfı ile çevrili mi? Çünkü biz, bu suyun yapısını bozduğumuzda, içindeki iyonize ve suya, elektromanyetik dalga boyları veren elementlerin, başka elementlerle birleşmesini sağlamış oluruz. Bu da genellikle, boru basıncı veya suya katılan karbon dioksitlerle yapılır. Böylece suyun doğal oksijeni alınıp, nitrojen katılır. Hâlbuki bizim amacımız, bedenden nitrojeni uzaklaştırıp, oksijen verebilmek olmalıdır.

CANLI OLMAYAN SU VE KİREÇLENME
Molekül evliliklerinde, örneğin pozitif yüklü kalsiyum ile negatif yüklü hidrojen karbonatlar birleşirler. Aslında bunlar, su canlı olduğu sürece, yani bir yapıya sahip olduğu sürece, iyonsal yapılarından dolayı, birleşemezler ve bedene zararlı hale gelemezler. Çünkü su, aralarında bir duvar gibidir. Şayet kalsiyum ve hidrojen karbonat birleşirse, yeni oluşum kalsiyum bikarbonattır, yani kısacası kireçtir. Ve siz de bunu, evinizin borularından dışarı atabilmek için, en pahalı cihazları kullanırsınız.Bunu yaparken, kendi bedeninizdeki kireçlenen damarlarınızı, hiç düşünmezsiniz. Yaşlandıkça damarlarımız ve beynimizdeki sinir iletişim bağları kireçleniyor. Sonuçta, doğal olarak bilgi iletmek için, köprü kurulamadığından unutkanlık başlıyor. Burada oluşan kireçleri çözebilmek için; canlılığa, bilgiye veya yapıya gereksiniminiz var. Suyun geometrisine ihtiyacınız var. O zaman, oluşan molekül birleşimlerini de kırabilirsiniz.

ORGANİZMADAKİ RAHATSIZLIKLAR SU İLE İYİLEŞEBİLİR
Biz, araştırmalarımız çerçevesinde, segmanter diyagnostik ve organometri ile medes diye adlandırdığımız, enerjetik seviyede ölçüm yapabilen, bilimsel bir cihaz sayesinde, organizmadaki patolojik rahatsızlıkların bile, sadece su ile yenilebileceğini kanıtlayabiliyoruz. Uzun yıllar boyunca, teşhis amaçlı takip altında bulundurduğumuz hastalar var. Bizler, biyofizikçi olduğumuzdan, bizim kendi kendimizi, yenileyebileceğimizi biliyoruz. Bedeninizdeki organlar, maddeden oluştukları ve çeşitli element bileşimleri içerdikleri için, her bir organın ayrı titreşim karakteri vardır. Örneğin bir akciğerin, doğal durumdaki titreşimi, yaklaşık 40 Hertz civarındadır.Her gün içki alıyor ve ciğerlerinizi yıpratıyorsanız. Zorlanmadan dolayı, neredeyse ciğeriniz, 58 Hertz'e kadar yüksek titreşecektir. Eğer ciğerin enerji seviyesini, 40'tan 58 Hertz'e yükseltirsek, organın maddesel yapısının da değişmesi söz konusudur. Bu ise, organda bir bozulmaya sebep olacaktır. Bu olay da, aynı kanser de olduğu gibi, birden oluşmayacak, yıllarca organın maruz kaldığı tahribat, zamanla ortaya çıkacaktır. En başında, enerji seviyesinin değiştiğini, unutmayalım. Mesela bir hastamızın beyninin sağında bir tümör var. Tümör, organ seviyesinde kırmızımsı olarak görülmektedir. Bunu enerjetik seviyede ölçtüğümüzde; yani bu ölçümü, kanser, organ üzerinde görülmeden çok önce yaptığımızda, hastayı uyarabiliriz. Beyninde tümör olan hastaya, bedeninde eksik olan frekansları içeren bir su içirdiğimizde, çok farklı bir tablo ile karşılaşıyoruz. Zarar görmüş olan yerler: epifiz, hipofiz, merkezi sinir sisteminde, sadece 17dak. sonra değişiklik oluyor. Fakat bu kadar kolay olamayacağını siz de tahmin edebilirsiniz. Tüm bir ömür boyunca, yanlış yaşayıp, mucize suyu içerek iyileşebileceğinizi sanmayın. Bu hasta tabiî ki tekrar eski yapısına dönecektir. Çünkü artık organ seviyesinde tahribat başlamıştır. Beden kendini, bu negatif duruma o kadar alıştırmıştır ki, 2-3 saat içinde, eski patolojik tabloya geri döner. Fakat bunun bize gösterdiği, suyun içinde öyle bir enerji var ki, eksik olan tekrar yerine getirilebiliyor ve yenilenme gerçekleşebiliyor. Bu hastaya, belki her gün, 2'şer litre bu sudan içirsek ve birkaç yıl devam etsek, bedendeki her yapıyı değiştirebiliriz. Bedenlerimiz, 'kendisini yenileyici', bir alandan oluşuyor. Bedenlerimizin şekillerini oluşturan, neticede enerjidir. Örneğin, bir hastanın ayağını kestiğimizde, ayak parmağını algılayabiliyor. Çünkü enerjetik seviyede, o enerji var, buna da fantom(hayali) ağrılar deniyor.

CANLI YERALTI SULARINI KULLANIN
Suyunuzu doğadan almaya çalışın, has su içmeye çalışın. Günlük ihtiyacınız olan 2Ltr. su İçin. Güzel bir kaynak bulup, kimyasal analizini yaptırın. Çünkü zararlı kimyasal madde olmayan yerde, suyun yapısı var olduğu için, mikrop da oluşamaz. Böylece bu, suyun canlılık içerdiğine dair, elinizde bir garanti olur. Alabalıkların yaşadıkları akarsular, kesin temiz olur. Çünkü alabalıklar, çok hassas balıklardır. Suyun içinde, çekim ve itim dengesi bozulduğunda, suyun kalitesi bozulur ve alabalıklar bunu derhal algılar. Bu balıklar, suyun içinde, başka güçlerin de var olduğunun farkındalar. Levitasyon(itim) gücünü kullanarak, suyun içinde durabiliyorlar ve suyun içsel gücü olan saf ışık enerjisini kullanarak, akıntının tersine yüzebiliyor.Bu kaynaklardan beslenen sulardan faydalanmalıyız. Bu tip sular, sadece geçen hafta yağmur yağarak orada birikmiş değil, yıllarca olgunlaşma sürecine bağlı olarak, 100-200-300 yaşında olabiliyor ve radyometrik ölçümlerle bu yaşını, tespit edebiliyoruz. Bazı fosil sular vardır ki, bunlar toprağın kanı olarak; 6, 7, veya 8000 yıl yeraltında beklemiş ve oluşmuşlardır. Bu suları bulup kullanmalıyız.

SUYU CANLANDIRAN CİHAZLAR VE KUVARS KRİSTALİ
Artezyen suyu bulduysanız, mutlaka cam şişelere koyun. Bu sulara ulaşamayanlar, suyu canlandırıcı cihazlar kullanabilirler. Bu cihazlar, borulardaki basınçtan dolayı bozulan suyun yapısını, tamir ediyorlar. Böylece, kristalize yapısı olmayan; yapı ve böylece bilgi içermeyen suyu, fiziksel bir yöntem ile tekrar canlandırabilir ve enerji verebiliriz.Çeşme suyunun yüzey gerilimi, daima 73 Dune'dur. İyi bir kaynak suyun gerilimi, 58, 60, 62 Dune olabilir. Bizim kanımızın değeri, 42 ve 44 Dune civarındadır. Gıdaları özümlememiz için, bu değerin, kan değerimize en yakın olması daha uygundur. Ve bizim için en uygun olan, taze sıkılmış meyve suyudur. Taze meyve suyunun yapısı o kadar uygun ki, yüzey gerilimi, aynı kanımızın değeri gibidir. Bunu tuzlu su (sole)ile de yapabiliriz. Doğal bir Sole'den, bir bardak doğal suya, 1 çay kaşığı ilave ettiğinizde, izotonik bir çözelti elde edersiniz. Bu çözeltinin değeri de, aynı kanımızın değerindedir. Çünkü mükemmel bir yapıya sahiptir. Kaynak artezyen suyu da, bu değere çok yakındır. Su, suyu canlandırma cihazlarından, çok hızlı geçtiğinden, çok kalıcı bir şekilde onarılamıyor.Suyu canlandırma cihazları, çok pahalı olduğundan, bunun yerine, bir avuç kuvars kristalini, temiz kaynak suyuna koyarak, cam sürahi içinde bekletirseniz, suyu canlandıracaktır. Camın yapısı kuvars tozu içerdiğinden, zaten bir altıgen şekle sahiptir ve içine konulanı etkileyecektir. Ertesi gün suyunuzu içtiğinizde, koyduğunuz kuvars kristali, şeklini hiç değiştirmemesine rağmen, siz de tadındaki yumuşaklığı fark edeceksiniz. Biz size, kristallerle suyunuzu canlandırdığınızda, elde edeceğiniz yüzey gerilim değerlerinin, canlandırma cihazlarının sonuçlarından, daha iyi veya en azından o sonuçlarla aynı olduğunu, bilimsel olarak kanıtlayabiliriz. Zira bu cihazların çoğu, kuvars kristali içermektedir.

*********************************
Biperva'cım Doruk un sağlığı için bu şehirden gitmeliyiz bence uyarmadı deme!!! :))
Elbereth
evet içimizden geldiği gibi aklımıza geldikçe(hiç çıkmıyor ki), vakit buldukça(kurs, gün, iş, sevgili...) herşeyi yazıp paylaşacağız :)
bakalım 5 yıl sonra bunları okuyunca neler yapacağız:))
elbereth
Ani gelen bir fikir, peşinden geçen gürültülü 1-2 saatten sonra baymaya başladık bu sayfada :) Ve sanırım şiddetlede devam edeceğiz.
Ben "biperva"...pervasız yani ! Burada olacağım anacım yorumlarımla..
bundan böyle çok düzenli olacağını kesinlikle garanti etmediğim bir şekilde yazılarımla sizlerin yanında olacağım , ne yazarım bilmiyorum hep beraber takip ederiz
saygılar sevgiler
diabolical

ilk yazı

biz boyle canımız sıkılırken dedik ki; madem hepimiz bir seyler yapıyoruz, okuyoruz, izliyoruz, dinliyoruz, madem öyle bunları yazalım. az çok biz birbirimizin zevklerini tanıyoruz. bu yüzden yeni bir kitap alacakken ya da film izleyecekken hakkında fikir sahibi oluruz, yorumlarız, bakariz ederiz işte.

neyse aslında gerçekten canımız sıkılıyordu ve bu da bahane oldu. olsun!

Gilraen